Yavuz Sultan Selim Han Mısır’ı zaptettiği zaman, Cuma namazını Ezher Camiinde
kıldı. Namazı kıldıran hatib için yüz altın bağışladı. Bunu önceden öğrenen
hatib, o gün Cuma namazını kıldırma sırası kendisinde olan diğer hatib
arkadaşından izin almıştı.
Sırasını devreden hatib, diğer arkadaşının altınlara kavuştuğunu görünce,
söylenmeye başladı. O sırada orada bulunan Abdülvehhab-ı Şarani hazretleri
aralarına girip, sırasını veren hatibe; (Üzülme! Allahü teâlâ bunu sana kısmet
etmemiş) dedi. O da, (Rızkımın kesilmesine bu arkadaşım sebep olduğu için
kızıyorum) dedi. Şarani hazretleri de, (O sebep oldu görünüyorsa da, aslında
sebep o değildir. Arkadaşın ilahi kudretin bir aletidir. Aleti kim hareket
ettiriyorsa, hüküm onundur. Yoksa aletin değildir. Senin böyle söylemen, sopa
ile dövülüp de, sopayı vurana değil sopaya kızan adamın hâline benziyor. Hani
sen her Cuma hutbelerinde; “Vallahi veren de Allahü teâlâdır, alan da.
Yükselten de Allahü teâlâdır, alçaltan da...” demez miydin? Şimdi niçin
bunun tersine göre hareket ediyorsun?) deyince, o hatib; (Üstadım! Bu sözler
karşısında aciz kaldım. Hüccet ve ispatlarınla beni susturdun) diyerek oradan
ayrıldı...